29 Şubat 2012 Çarşamba

Maya'yı Tanıma Serisi: Bu Çok Süper Mim Oldu ama :)))

Merhaba!!! :)

Nasıl zor şartlar altında işe geldim bilemezsiniz, çünkü yine ve bu kış alışmış olduğumuz üzere, KAR VAR!!! :((( Şikayet etmeyi bir kenara bırakıyorum zira farkettim ki ne kadar çok şikayet edersem kış biraz daha uzamaya karar veriyor, o yüzden bir-ki-üç tıp, bu konuda konuşmayı yasaklıyorum kendime!!! :)

Cuma günü Ofelya'm beni mimlemiş, hem de filmler ve müzikler hakkında... Ben biraz film özürlüyüm, güncel filmleri takip ettiğimi söyleyemem; ancak eski Türk filmleri üzerinden gideceğim, bu da benim bu mime farklı bir yorumum olsun :) Ofelya'ma teşekkür edip, soruları yanıtlamaya başlıyorum :)

1- Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrack'inde hangi şarkılar yer alırdı?

Huuuh, ilk sorudan zorlanmaya başladım bile ben. Daha evvel hiç bu konuda düşünmemiştim, saksıyı çalıştırmam lazım....
Sanırım adı "Koza'dan Kelebeğe" olurdu. İçimde yaşadığım dönüşümleri, yıkılan önyargıları, yıllar geçtikçe içimde meydana gelen değişimleri en güzel bu iki kelime ifade ederdi...
Soundtrack listesi ise hepsi birbirinden alakasız parçalar ama olsun
Steppenwolf-Born to be wild (içimdeki özgür ruha)
Yeni Türkü-Fırtına (ruhsal çalkantılara)
Mustafa Ceceli-Karanfil (umudum için)
Ezginin Günlüğü (Sabahat Akkiraz yorumuyla)-Gemi (hırçınlığıma)
Yine Yeni Türkü-Başka Türlü Bir Şey (her seferinde yeniden kurduğum düşlerime)
Zülfü Livaneli-Karlı Kayın Ormanı (gençliğime...)
Ney ile Uyan Ey Gözlerim (Ruhuma...)
Zuhal Olcay-Pervane (bu da Sevdiğim Adama....)

2- Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?


Ah o fırsat bir elime geçse... Neleri değiştirmezdim ki... Ama dilek hakkımı üç ile sınırlıyorum, çünkü kimse burada metrelerce uzayan bir papirüs listesi görmek istemez :) (siz yine de hayal edin, eğlenceli oluyor :)))
i) ÖNYARGILARI ortadan kaldırmak isterdim, çünkü ben de sık sık önyargı handikapına düşerim.. Bunu kırmaya çalışıyorum bu aralar.. Çünkü aslında gördüklerimiz, aslında gerçek olan değil. O gördüğümüzün arkasında kimbilir neler yatıyor. Öyle sık düşman oluyoruz ki birbirimize bu yüzden...
ii) SAVAŞ kavramını insanların zihinlerinden silmek isterdim...
iii) SEVGİ olsun, aşk olsun... Değil mi ama? Kin, nefret insanların zihninden silinse... O zaman cidden hayat çok daha güzel olurdu :)

3- Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ya da sahneleri?
Öyle çok var ki... Kendimi tutamam, hemen etkilenirim :) Ağlarım, gülerim, etkilenmişliğim çoktur, ama yine burada da üç tane ile sınırlıyorum kendimi... Ve bunların hepsi nostalji tadında, eski Türk filmlerinden :)

Dönüş: Türkan Şoray ile Kadir İnanır'ın efsane filmlerinden biridir... Kadir İnanır Almanya'ya gider çalışmak için, geride karısı Türkan'ı ve oğlunu bırakır... İlk başlarda mektup gelir, hatta eli kolu dolu hediyelerle gelir... Ama sonrasında Kadir unutur Türkan'ı da oğlunu da.. Bu arada Türkan oğlunu kaybeder :(((  O esnada Kadir de yeni Alman eşi ve ondan olma çocuğu ile Türkiye'ye gelir... Tam köye giriş yaparken kaza geçirirler, Kadir ve Alman eşi ölür... Türkan da kazayı görür.. Oradan geçerken bebek sesi duyar, Kadir'in bebeği ölmemiştir... İşte o bebeği alıp bağrına bastığı sahne var ya, benim için unutulmazdır... Arkada da tabii ki o eşsiz şarkı... Seha Okuş'un sesinden, "Hasretinle Yandı Gönlüm"... Bak tüylerim diken diken oldu ya :(

Dila Hanım: Dila Hanım (Türkan Şoray)'ın kocasının maktülü Rıza Bey(Kadir İnanır)'a, onun kocasının katili olduğunu bilmeden bağlanması... Ve herşey açığa çıktıktan sonra da, duygularına karşı koyamayarak, Rıza ile kulüpte bir düğünde karşılaşması... Ve o son oyunları, zeybek misali mert bir dansı birbirlerinin gözlerinin içine baka baka, öleceklerini bile bile oynamaları... Offff ne fenaydı :(((

Kara Gözlüm: offf işte benim bomba filmim :) Bunu bilmeyeniniz yoktur, Balıkçı Kızı Azize ile Chopin Kenan'ın efsane aşkı... Her defasında izlerim, asla bıkmam, ne zaman mutsuz bir gün geçrisem açar bu filmi seyrederim. Her sahnesi etkileyici benim için...

Eveet, bu sahnelerden de anlaşılacağı üzere ben tam bir Türkan Şoray ve Kadir İnanır aşığıyım. :) ama onlarda öyle bir enerji var ki, filmler bile bu enerjiyi hala yansıtıyor. Belki de aşk budur? Sizce de aşk yaşamışlar mıdır? :)


Bir bakın şu sevgiye...



4- Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş, senden başka hiç kimse yok... Ne yaparsın?


Hahahaaaa, aslında süper ama insanlar olmadan şehir bomboş olurdu.. Düşünsenize Metroya binicem makinist yok, otobüse binicem şoför yok, lokantaya gidicem yemek yok... Cık, sevmedim, evden dışarı çıkmazdım :)))

5- Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler?


Hahahaa, bir kahkaha da burada koptu :)
Şimdi, efendim, bizim evde yalnız bir TV var, onu da hep beraber izleriz. Ve genelde Annem Dizi izler, Babam da boş kalırsa belgesel... Bu durumda benim pek seçim özgürlüğüm yok, ama size tüm haftanın dizi programını anlatayım...

Pazartesi: Yer Gök Aşk, baygın bakışlı Havva ve korkunç kadın Hamiyet!!!
Salı: Öyle Bir Geçer Zaman Ki, geçen sezon ben bayılıyordum, bu sezon sevmedim, ama el mahkum...
Çarşamba: Muhteşem Yüzyıl, abi bunu seviyorum işte... En çok da Sümbül Ağa'nın tatlı triplerini :)
Perşembe: Fatmagül'ün Suçu Ne?, yine bir annem klasiği, Kerim'le ne zaman rahat bir nefes alacaklar merak içindeyim...
Cuma: Adını Feriha Koydum, bu da başka facia... O Seher yok mu, fena!!!
Cumartesi: Lale Devri, anneme ait.. Ve sevgili Dayatılanla Yaşamak'ın bununla ilgili bir analizi var, muhakkak okuyun demiş, ona tamamen katılıyorum :))) okumak için tık tık :)
Pazar: Araf Zamanı, o da annemin favorisi. Yalnız Saruhan Hünel hep aynı yai, adam hiç yaşlanmaz mı???

Ohhh, nihayet cevaplar bittiii :)
Mim bu sıra öyle çok dolaşıyor ki ortada, kim yapmış kim yapmamış takip edemiyorum, ondan ötürü, yapmayanlar varsa onlar bu mimi cevaplasın, ben de biraz blog okumaya gideyim :)))

Sevgiler herkese :) 

27 Şubat 2012 Pazartesi

Ankara Blogger'lar Buluşması :)

Merhaba!!! :)))

Bakmayın gülücükler saçtığıma aslında şu an kıpkırmızı bir burunla yazıyorum sizlere :) Kardeşim bir haftadır griple uğraşıyordu, ben de sürekli "mikroplu git başımdan, bana satmaya çalışma!!!" diyerekten ondan kaçıyordum amma ve lakin aynı odayı paylaşmamız dan ötürü ucundan bucağından bana da bulaştı bu meret, ve selpaklarla burnumun teması sonunda burnumu mahvettiiii :(((



Haftasonu uzun zamandır istediğimiz Ankara Bloggerlar Buluşmasını nihayetinde gerçekleştirdik, evet evet çok mutluyum :)
Cumartesi saat 1'de Bahçelievler Mocaco Cafe'de buluşmaya karar verilmişti zaten. Biz daha önceden zaten sevgili Süm'ümle buluşup öyle mekana geçmeye karar vermiştik. Evvelden gittik mekana, saat 1'e kadar oturduk, sohbet ettik, nasıl tatlı nasıl zarif bir insan... Ben çok sevdim onu, nerede bir portakal görsem aklıma hep o geliyor, keşke daha evvel buluşsaymışız biz :))) Sonracıma İşteRenkliHayat'ımız geldi, bıcır bıcır bir kişilik, geleceğin avukatı :))) Beni 30 yaşımda sanıyormuş ama duyunca "ne?!!" diyekaldım :))) Ehehe, 25 yaşındayım buradan herkese duyururum :))) Sevgili Dürr-i Yekta'mın küçük versiyonu, tüm buluşma sırasında birbirleriyle öyle tatlı paslaştılar ki sormayın :) Dürr-i Yekta'mla da tanışmak bu arada nasip oldu ya daha ne isterim, kendisinin de yazdığı gibi, blog alemine girdiğimiz ilk günlerden beri birbirimizin takibindeyizdir, şükür kavuşturana yani :))) Kendisi el emeği göz nuru kitap ayraçlarıyla beraber gelmiş, mahcup da oldum hani bu güzel armağan karşısında :) Sonracıma bir de hanım hanımcık Yasemin'imiz vardı.. Sakin, sade, zarif.. Onca hararetli konuşmanın arasında dinginliğini koruyan :))) Ve Sevgili Seyyah, tam blogunun adı gibi, klasik ve elegan, stil sahibi bir hanım, dolu dolu sohbetini de çok beğendim, maaşallah diyorum... Son olarak da BlueMorStyle'ımız, ki bu buluşmanın mimarıdır kendisi, ilk gördüğümde hemen "ne kadar tanıdık bir sima, nereden tanıyorum?" hissine kapıldım, kendisine buradan teşekkürlerimi gönderiyorum, bu kadar güzel insanlarla tanışmamıza sebebiyet verdiği için :)

Buluşmadaki herkesi ayrı ayrı sevdim, umarım onlarda da benim için aynı hissiyat doğmuştur :)

En kısa zamanda tekrar toplanıp bu sefer bir de Sahaf Turu düzenleyeceğiz inşallah, benim rehberliğimde :) Sahafların atı üstüne gelecek :)

Ben şimdi bir nane limon içmeye gidiyorum, sırada bekleyen bir de mimim var onu cevaplayacağım ayrıca :)

Herkese kocaman sevgiler :)

23 Şubat 2012 Perşembe

Kargom mu Gelmiş? Ne?!! Kitaplarım mı? :)))

Merhaba!!! :)))

Ağzım kulaklarımda bir gün geçiriyorum :) Her ne kadar yoğunluk olsa da, bugünün anlam ve önemine dair bir post yayınlamazsam eksik kalırdı :)

Bildiğiniz gibi, Kitaplaşalım mı? etkinliğinde eşleştirme sonucu ben ve sevgili DarLa eşleşmiştik. :) Hediyelerini hemen hazır ettiği için salı günü kargoya vermiş paketi sağolsun :) Ben de dün büyük bir heyecanla kargo bekliyorum tabii, kardeşim okuldan çıkar çıkmaz aradım onu hatta, dedim ki "Beggy (kardeşime ben böyle sesleniyorum, bazen de Begitti Begitto filan, öyle karışık bir lakap düzenimiz vardır bizim, bir gün başka bir postta bahsederim) çabuk eve git, noolur bak, bana kargo gelicek, evde olmazsan alamam ertesi güne kalır, sana gelirken ne istersen alırım, para bile veririm!!!" :) Tabii Beggy bu feryada dayanamadı ve okuldan çıkınca dooğru eve... Her yarım saatte bir arıyorum,
"Begitti kargo geldi mi?"
"Hayır abla"
......
"Beggy gelen giden var mı?"
"Yok kimse..."
.....
"Hala gelmedi di mi?"
"Yok abla yaaa, uff zaten kırk yılda bir ders çalışasım geldi onu da sen mahvediyosun, arama bi daha, ben kargo gelirse ödemeli atarım sana"
":((("

Neyse, eve giderken çok mutsuzdum çünkü kargo gelmemişti :( Akşam binadan içeri girerkense, kapıda kargo kuryesinin bıraktığı "geldik, bulamadık" notunu gördüm, meğer bizim saf ona dikkat bile etmemiş, kurye de erken gelince evde kimseyi bulamamış... Bari onu görseydi, ben eve giderken uğrardım :((( Bir hüsran, ertesi günün sabahını beklemeye koyuldum artık...

Sabah oldu... Annem de bugün arkadaşıyla günübirlik Eskişehir'e gidecek, bir işleri var. Evden erken çıkmalıyız ki, annem sabah 9 YHT'ye yetişsin. Trafiği de hesaba katmak lazım tabii... Ben sabah sabah tutturdum "noolur kargocunun önünden geçelim, kargomu almam lazım lütfeeeen" filan, annem de dayanamadı tamam dedi ne yapsın yoksa ben başının etini yerim onun :) (buradan anlıyoruz ki bende dırdır ve şikayet çoook ileri boyutlarda :))) Nişanlım da aynı mahallede oturuyor bizimle, o da geldi, yola çıktık. "Arabayı sen kullan" dedim ona. Büyük bir mutlulukla kargo şubesine gittik önce, ben paketimi aldım ve resmen havalardayım tabii :)

Ama saat olmuş mu 8:35, annem arka koltukta köpürüyor resmen "geç kalırsam bu bileti kafanda parçalıcam, kırk yılda bir işim düşer, sen akşam dönerken alıversen ne olurdu, yazık Fergün (annemin arkadaşı) de bekliyor garda, merak içindedir o şimdi, vırvırvırvır..." (buradan bir çıkarım daha elde edebiliriz, o da annemin de dırdırcı olduğu, boşuna dememişler, anasına bak kızını al...) Gerçi onu bunu bırak da acaba Benim herif ne düşünüyordu bu dırdır savaşları esnasında orası da ayrı konu:)

Ben dayanamadım tabii, annemin o bitmek bilmez dırdırları arasında paketimi açtım, aşk yaşıyorum kitaplarımla...

Dairede resimlerini çektim, işte o güzellikler :)


Maeve Binchy'den Aşk ve Çocuk ile Orhan Veli'nin kendi sesinden şiirlerini dinleyebileceğimiz bir albüm-kitap :)


Orhan Veli'yi de görünce pakette ne kadar mutlu oldum tahmin bile edemezsiniz... Çünkü Orhan Veli'nin yeri bende ayrıdır... Eve gitmekiçin sabırsızlanıyorum... Herkes uyusun, ben CD'mi dinleyeyim, kitabından da şiirleri ve diyalog akışlarını takip edeyim :)

Maeve Binchy ise benim içimi ısıtan kitapları olan, şahane bir yazar... En son "Gümüş Yıldönümü"nü okudum ondan.. Daha evvelinde ise "Gizlidir Bütün Aşklar"ı okumuştum ve bir süre etkisinden çıkamamıştım... İrlanda atmosferini arkasına alması büyülüyor bir kere beni... Puslu havalar...


Hem pakete bir mektup koymuş, hem de kitabın içine... Sımsıcak, içten yazılar... Ve eklemeden edemeyeceğim, el yazısı çok güzel, benimkinin aksine :))))


Buradan tekrar çoook teşekkür ediyorum DarLa'ma ve benim kargomun da ona bir an evvel gitmesini diliyorum, PTT lütfen çabuk çalış, en yakınımda sen vardın, beni pişman etmeeee :)))

Bir de...
Benim yazar olma hevesimi biliyorsunuz...
"Yazarlık Okulu"nu yavaş yavaş okuyorum...
Ve en sonunda Roman/Öykü Yazma Teknikleri bölümüne giriş yaptım...
Yazmak bir denizse,
Şu an ayaklarımda dalgaları hissediyorum diyebilirim :)
Öyle mutluyum ki..
Ruıhum hazır, ilhamım geldi,
Az kaldığını hissediyorum :)))

Bu da artık herkesin tanıdığı mavi masamın son görünümü :)))



Ben kaçar :)

Herkese kocaman sevgiler :)




22 Şubat 2012 Çarşamba

Bir Bardak Çay Eşliğinde Dergi Keyfi: Notos Öykü

Merhaba herkese! :)

Uzun zamandır pek vakit ayırıp da şööyle keyifli keyifli bir post hazırlayamadım diye kendi kendime üzülüyordum. Ama şu an bir boşluk buldum ve çayımla birlikte bu güzel yazıyı hazırlamaya giriştim :)

Biliyorsunuz, sevgili Dilara'nın "Kitaplaşalım mı?" adlı bir etkinliği vardı, pazartesi günü benim eşim belli oldu, sevgili DarLa ile eşleştik :) Ne güzel şey hediyeleşmek, hem de hediyelerin en güzeli olan kitap ile :)

Hamiş: Mayısta bu güzel etkinlik tekrarlanacak, bu sefer ev sahipliğini ben yapacağım bilgilerinize :)

Nerede kalmıştık? Evet, ben sevgili DarLa'nın kitabını almak için D&R'a gittim, en yakın mahal orası idi. Ve kitaplar arasında kayboldum resmen :) Öyle güzellikler var ki... Nasıl ki bir alışverişkolik mağaza mağaza dolaşıyorsa, ben de aynen kitapçı kitapçı gezebilirim :)

Hene, tam DarLa'nın kitabını aldım, bu sefer gözüm dergi reyonuna ilişti...
Edebiyat dergilerini severim, gündemi de yakından takip etmek isterim...


İşte karşınızda Şubat-Mart sayısı ile Notos Öykü... :)


Bilindik yazarların olduğu kadar, edebiyat dünyasına yeni giren yazarların da öykülerini barındırıyor Notos. Hatta her sayıda "Bu fotoğrafın öyküsünü yazar mısınız?" diye sesleniyor yazar adaylarına (yani bana :))) ve gönderilen öykülerden bir seçkiyi de yayınlıyor.
Yine her ay bir dosya konusu var derginin, bu ayki konu "100 Temel Eser" MEB'in 100 Temel Eser listesine alternatif bir liste hazırlama amacıyla oluşan bir dosya bu da...


Ben şimdi çayımla birlikte dergimin sayfalarında gezinmeye başlıyorum...
Arkadan da Narlı Nivea lipstick'im el sallıyor, hemen söyleyeyim çok güzel bir renk bırakıyor ve spf koruma faktörü de içeriyor aynı zamanda, deneyin derim :)

Notos'un web sitesine ulaşmak için,tık tık :)
Sevgilerimle :)

21 Şubat 2012 Salı

Maya'yı Tanıma Serimiz Devam Ediyor, Bir Mim Daha :)

En sonki duygusal yazımın ardından, sizlerden öyle güzel yorumlar aldım ki...
Çok çok duygulandım, mutlu oldum,
Ve en önemlisi, gerçekten yalnız olmadığımı, sizleri göremesem de cidden yanımda olduğunuzu anladım,
Bir kez daha,
İyi ki varsınız,
Sizi seviyorum ben... :)

Lafımı uzatmayayım, Sevgili Biricitim mimlemiş beni sağolsun, çok çok da mutlu oldum :) Hemen cevapladım, :)

1- En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb?
***En başa kitap okumayı eklemem lazım aslında, çok seviyorum; okumalı her şeyi çok seviyorum, kitap okumak, blog okumak, gazete okumak... Hepsi de çok süper :) Yazı olan ne bulsam okurum, nokta :)
***Kitap alışverişi yapmayı, sahaf gezmeyi de çok severim :)
***Bu aralar yazarlık hayallerimi gerçekleştirmek adına, birşeyler karalamayı da çok seviyorum, not tutmak, günlük yazmak :) bunlar süper benim için :)
***Arabayla gezmekten çok hoşlanırım :) Gerek kullanırken gerek de yan koltukta otururken hiç farketmez benim için :) gecenin körü de olsa "hadi çıkalım gezmye gidelim" deseler hiç durmam yerimde, "hadi gidelim" derim :)
***Türk filmi izlemeye bayılırım, ne kadar eski o kadar güzel :) TV kumandası elime geçmesin, hemen bir film bulmaya çalışırım :) Sezercikli, Emrahlı,ü abuk subuk farketmez, oturur izlerim :) Mesela en son "Ali Baba ve Kırk Haramiler"i seyretmiştim :P
***Burada sevdiğim bir abimin kızı var, şimdi yanımda :) 8 yaşında kendisi, ismi Elif :) Onunla vakit geçirmekten de çok hoşlanıyorum, bugün sürpriz yaptı geldi mesela :)
***Niaşnlımla didişmeyi, onun başının etini yemeyi çok seviyorum :) Harika bir aktivite bu benim için :) Elime dırdır fırsatı geçsin, hiç kaçırmam, vikvikvik bikbikbik konuşur dururum artık :)
***Liste uzar gider...

2- Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
Tabii ki işlerimin haricinde; blog yazmak ve sizlerin yazılarını okuyup yorumlamak yetiyor da artıyor bile :) Cidden yarım günümü bu işe ayırıyorum, önce okuyorum, yorumluyorum, sonra tekrar yorum cevaplarına dönüyorum. Bazen de müzik dinlemek için kullandığım oluyor, o kadar; film izleme kültürü de bende pek yok maluım :)

3- En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?
Yukarıda da dediğim gibi, çok fazla film izleyen biri değilim aslında. Bazen TV'de rast gelirsem sonuna kadar izlediğim çok nadir sayıda film vardır. Ama unutamadığım tek film şu ana kadar "Yeşil Yol" oldu. Kitabını okumuştum, sonrasında filmini izledim. John Coffey beni çok derinden etkilemişti, hala tüylerim ürperir :(((

4- Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?
***Bugün arabamı alalı tam bir sene oldu, fakat imkanım olsa şu anda kendime bir Dacia Sandero Stepway Suv almayı cidden çok isterdim :)
***Teknolojiye bayılırım, bir iPhone'um olsa mesela, belki de bir iPad, ama yok yok iPhone olsun :)
***Eğer iPhone almazsam da güzel bir fotoğraf makinem olsa hayır demezdim :)))

5- Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane
***Gökçe-Tuttu Fırlattı (süper eğlenceli geliyor bana bu şarkı, bir de anımız var :)))
***Sezen Aksu- Arkadaş Şarkısını Duyunca :) (tam benlik oldu değil mi, bir önceki yazıma ithafen:):)
***Alakasız olacak ama Uyan Ey Gözlerim'in ney ile icra edilmiş halini çok çok dinliyorum :)

Sabahleyin yazmaya başladım ama iş yoğunluğundan ötürü ancak şimdi yayınlamaya fırsat bulabiliyorum, deliriciiim :)

Bu güzel mimi ise;
Bugy
Don Kişot mu Olmalı?
Ayamaya
Lavinia
ve
Ne Dedim Ben'e gönderiyorummm :)

Bir dahaki mimde görüşmek üzereee :)

Kocaman sevgiler :)

17 Şubat 2012 Cuma

Yokluğunu Hissettiğim Bir Arkadaş...

Merhaba!

Herkese hayırlı cumalar dilerim öncelikle :) Bugün yine kar var... Artık ne olağan bir durum oldu... :P

Yazının başlığından da anlayacağınız üzere, bugünlerde biraz fazlaca kendimle başbaşa kalma ve düşünme halleri içerisindeyim. Yani öyle kara kara düşünceler değil bunlar ama yine de bazen buruklaşmama sebep olabiliyor...

Bilirsiniz belki, ben hem okuyup hem de çalışıyorum. Hikayesini eski blogumda yazmıştım, okumak isterseniz buraya tık tık :) Ama bu yazıyı muhakkak okumanızı öneririm :)

Orada da yazdığım gibi, iş hayatına erken başlayınca okul hayatımda pek sosyal olamadım. Her gün dokuz altı mesai yapınca durumlar farklılaşıyor. Arkadaşlarım farklı telden ben farklı telden bahsetmeye başlıyoruz. Zaten elimde sadece bir haftasonum oluyor, onda da ne kadar görüşebilirsek...

İlk başlarda bu durum öyle çok zor gelmiyordu bana, "hiçbir zaman, herşey tamamen gerçekleşmiyor, arkadaşlarımla da sık görüşemiyosam canım sağolsun" diyordum kendime moral olsun diye...


Ama şu an cidden bazen eksik hissediyorum.
Bir kafa dengi arkadaşım olsa, onunla buluşsam istiyorum.
Birlikte çıksak, bir kahve içsek,
Kitapçılarda gezsek,
Karanfilde yürüsek,
Sakarya'da o sevdiğim çaycıda soluklansak,
İncik boncuklara baksak,
Hayattan bahsetsek mesela,
Karşılaştığımız zorluklardan,
Hayatımızdakileri paylaşsak,
Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi
Eşimizi, dostumuzu...
Birlikte projeler üretsek,
Hayal de olabilir, gerçek de...
Kısacası
Keşke bir arkadaşım olsa diyorum... :(((

Öfff, bugün ağlama duvarı yaptım burayı affedin,

Hepinize sevgiler...

15 Şubat 2012 Çarşamba

A-101'den Kitap Ganimetleriii :)

Merhaba!

Bu sabah yağmurlu hava Ankara'da. O kadar kar yağışından sonra yağmurun yağması ruhuma öyle iyi geldi ki size anlatamam... Serviste giderken camlardaki yağmur tanelerine baktım, indiğimde yüzüme düşen damlaları duyumsadım, saçlarımda minik çiğ taneleri gibi düşüşlerini hissettim. Anladım ki yağmur ruhuma çok iyi geliyor...

Daireye gelir gelmez de vazgeçilmezim olan müziği dinlemeye başladım. Sade bir ney sesi ile "Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan"... Şu an tekrar butonuna bastım, dinleyip duruyorum...

Eveeet, şimdi konumuza gelelim.
Dün akşam servisten inip eve giderken, ıvır zıvır birkaç şey almak için A-101'e uğrayayım dedim. Maksadım patlamış mısır yapmak için mısır almaktı. Sonra raflar arasında gezinirken ne göreyim??? Son günlerde popüler olan kitapları getirmişler bizimkiler, hem de 9,5 TL'ye mi 9,95 TL'ye mi ne, şu an tam küsuratını anımsayamadım :) Küçük Mucizeler Dükkanı çarptı gözüme ilk, okumuştum hatırlarsanız, evirdim çevirdim, orijinal zaten, gözlerim büyüdü, "KİTAPLAR AŞKINA!!!" dedim kendi kendime hazine bulmuş gibi, sonra da diğer kitaplar arasından şu iki güzelliği hemen kaptım kendime :)


Aşkın Şehidi'ni daireden bir ağabeyim çok methetmişti, okurken çok duygulandığını anlatmıştı, onun izlenimlerinden etkilenerek aldım. Peygamber Efendimiz (SAV)'in torunu Hz. Hüseyin'in son 99 gününü anlatıyor...


Şah Mat ise, isminden de tahmin edebileceğiniz gibi; polisle satranç oynayan bir seri katili anlatıyormuş... Değişik bir cinayet romanı... Bakalım, bu aralar iyice saracağım polisiyeye Bıçak Sırtı'nın ardından :)


Tabii, bu güzelliklere başlamam için Anna Karenina'yı bir an önce bitirmem gerekli. Ama karakterleri zihnimde canlandırarak okumaya devam etmemden ötürü bu süreç biraz uzun olacak gibi görünüyor :)

Bir de, kuruluktan mahvolmuş ellerime süper gelen bir kremi tanıştıracağım sizlere :) Dün aldım kendime, 14 Şubat hediyesi bir nevi :) Minimini boy Rosense El Kremi. Dedim ki "denemekten zarar gelmez". Sürmemle cildimi yumuşatması bir oldu. Çok hafif bir formülü var ve ellerim düzeldi neredeyse :) Teşekkürler Rosense :) Arkada görünen ise kitabım, Karenina'm :)


Son olarak da, sevgili ablam, işyerinde mesai arkadaşım, canım Pembedüşler'in çekilişini duyurup gidiyorum, blogunun 1. yaşını kutluyor, bu çok cici hediyeleri kazanmak isterseniz, bir tık yeter :)

Ben şimdi izninizle, biraz da sizlerin yazılarını okumaya gidiyorum, sonra da Anna Karenina ile buluşacağım :)

Kocaman sevgiler :)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Sorulu Cevaplı Mim, Biraz Daha Tanıyın Maya'yı :)

Merhaba herkese! :)

Aslında bugün başka bir post girecektim akşam akşam, ama yorumlara bakınca pek sevgili Sayınbayan'ın beni mimlemiş olduğunu bana bildirdiğini gördüm :) Vaav, ne karmaşık bir cümle kurdum :)

Aslında bundan önce sevgili Kuulumsu Kadın'ım ve Deep'ciğim beni Haremim konusunda mimlemişlerdi, ama ben başka taraftan(!) mimlenmemek adına sessiz kaldım :)))

Bir önceki cevaplamış olduğum sorulu cevaplı mimimde, yorumlarda cevaplarımla beni daha yakından tanıdığınızı söylemiştiniz, e şimdi de biraz daha tanıyın bakalım, haydiii, iç dünyama biraz daha yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? :)

1. Ölmeden görmeyi istediğin bir ülke var mı? Neden orası?
-Ooooo, dakka bir gol bir :) Tek bir cevap veremem ben bunaaa :) Öyle çok ülke var ki gezip görmek istediğim :) Ama başta İngiltere'yi görmek isterim, Londra'da yağmurlu bir öğleden sonra caddelerde yürümek, Big Ben'in gong sesini duymak, Times Nehri kıyısında nişanlımla el ele gezmek çok güzel olurdu. Daha sonra Buckingham Sarayı var tabii, bir de kırmızı iki katlı otobüsleri ve siyah Cab'ler, London Eye vs vs :) uhuuu daha çook yazarım ama diğer sorular sırada bekliyor, kısaca İngiltere'nin en çok o aristokrat havasını, kasvetini ve ciddiliğini seviyorum...

2. Kış mı? Yaz mı?
Sonbahar desem... Kış çok soğuk, yaz da çoook aşırı güneşli. Ama sonbahar ne çok soğuk, ne de çok parlak. Yukarıda dedim ya, yağmurlu ve puslu, kısaca kasvetli havalar beni çok iyi hissettirir, kendimi güvende hissederim...

3. Hiç saçının tamamını boyattın mı? Pişman mısın?
Eveeet, boyattım :) Kızıldı saçlarım :) Hem de Koleston'un "aşk alevi" kızılı :) severek kullanıyordum, ama bakımı çok zor oluyordu. Diplerinden çıkmaya başlayınca alırdım bir kutu boya, otururdum annemin önüne, "hadi bakalım kuaför hanım" derdim :) o da öyle güzel boyardı ki :) ama bu arad yanlış anlaşılmasın, annem maliyecidir ;) ilk günler çok güzel olurdu, kırmızı kırmızı gezerdim; ama iki hafta içinde akmaya başlardı... Sonra bıraktım, herkes dedi ki (en çok da bizim adam, daha o zaman sevigliyiz:) "kendi rengini kullansana, sen küçüksün daha, sana daha güzel olur", ben de kendi rengime döndüm :) Pişman değilim ama, denedim gördüm, bir daha da öyle kolay kolay boyatmam sanırım :)

4. Yaptığın en çılgınca şey neydi?
Kesinlikle bir anda babama sinirlenip, iki gün içerisinde arabamı alıp getirip evin kapısının önüne koymaktı :)

5. En sevdiğin tatlı nedir?
Çok cevaplı bir soru olacak ama ne yapalım :) sayıp dökmeye başlıyorum hazır olun :) Fıstıklı antep sarması listenin hasıdır, bayılırım, çok severim. Sonracıma Keşkül gelir, hem de badem oranı fazla olanından :) Devamında kazandibi, sütlaç, profiterol, kısacası bilumum sütlü tatlılar, ve en sonda da Diyarbakır kadayıfı gelir, e ben de artık noktayı koyayım :)

6. Hiç bıkmadan kullanabileceğin oje rengi?
Öyle yamuk yumuk, minnak tırnaklarım var ki :) Parmaklarım uzundur, düzgündür ama tırnaklarımı bir türlü hizaya sokamadım, diplerdeki tırnak etleri çok fena :) Bir de hiç süslü değilimdir zaten. :) O yüzden hiç oje kullanmam, hem de hiç :)

7. Hayvanları sever misin? Evde beslemeyi istedin mi hiç?
Ohooo, bizim evde kaç cins hayvan vardı bir aralar bir bilseniz :) Babam iflah olmaz bir kanarya ve akvaryum tutkunudur, ben doğduğumdan beri bizim evin kanaryası ve balığı hiç eksik değildir, o yüzden daima bir hayvan sorumluluğuyla büyüdüm... Büyüdükçe bir kedim olsun istedim, kedi hayalim de gerçek oldu ama sonu kötü bitti :( O yüzden bu soruya daha fazla devam etmeyeceğim :/ Şu anda evde bir kanaryamız var hala, ismi de "Tambura" :) Bir gün sizinle tanıştırırım onu da :) Görseniz öyle sevimli ki, her sabah 6:30'da beni tatlı nağmeleriyle uyandırmasa daha iyi olucak aslında ya neyse :)))

8. Düzenli olarak takip ettiğin bir dergi var mı? Varsa hangisi?
NTV Tarih dergisini çok düzenli olmasa da elimden geldiğince takip etmeye çalışırım, eskiden bir de Popüler Tarh vardı, o dergiyi de çok seviyordum ama yayın hayatı sona erdi :(

9. Sence Türkiye'de en yaşanılası şehir neresi? Neden?
Kendi şehrim diye söylemiyorum ama en yaşanılası şehir bence Ankara. Nedeni yok, burada doğdum, burada büyüdüm, nereye gitsem gezsem görsem de buradan daha huzurlu bir şehre gerçekten rastlamadım :)

10. İnsanların sende gördüğü, dile getirdiği en iyi ve en kötü özelliğin nedir?
Ahahaha, şimdi ak koyun kara koyun belli olacak desenize :) Neyse onu yazıyorum cidden :) Dile getirilen en iyi özelliğim güleryüzlü ve nazik olmamdır. Bunu cidden söylüyorum, herkese, cidden herkese elimden geldiğince tebessüm ederim, kimseyi mahkeme duvarı suratla karşılamam, nazik davranırım, moralim yerinde değilse bile cidden onlar beni çileden çıkarsa da "ya sabır" derim, yine de kırmamaya çalışırım. Amaaa, tabii Dr. Jekyll'ın Mr. Hyde'a dönüştüğü anlar da oluyor tabii :) Bu anlar ise genelde memnuniyetsizliğimi gidermek yerine ondan şikayet etmem, ya da memnun olmadığım bir olaydan dolayı sızlanmamdır. Mesela kardeşim bir eşaymı mı yürüttü, direk anneme şikayet ederim; gidip o sorunu halletmek var oysa... Sabahları işe giderken servisin kaloriferi yetersiz mi ısıtıyor, ben bundan sızlanırım sürekli, yanımda nişanlım olunca direk ona sızlanıyorum, haliyle o da bundan yakınıyor, fena bir durum çıkıyor ortaya, bazen bağırıp çağırıyorum filan :))) Ben bu şikayet ve sızlanmayı bıraksam çok iyi olacak gibi duruyor ama :)

Ohhh, gene uzun bir maratonu bitirmiş gibi hissediyorum kendimi, çünkü bir mimin de burada sonuna geldim :)

Yine mim göndereceğiz değil mi? :) Bu sefer kim istiyorsa o cevaplasın arkadaşlar, cidden söylüyorum, kim istiyorsa alabilir bu mimi üzerine çünkü bu sıralar fazlaca mimimiz var blog aleminde ve kimlerin hangi mimi cevapladığını karıştırabilirim insanlık hali :)

Sevgiler hepinize :)

12 Şubat 2012 Pazar

Bugün Pazar ve Ben... :)

***Elime süpürgeyi aldım ve tüm evi baştan aşağı çektim, sadece annemlerin yatakodası hariç, çünkü orada süpürgeyi hiç rahat hareket ettiremiyorum hep annemin başına kalıyor :P Zaten en sevmediğim ev işi, evi süpürgelemek, bakalım evlenince ne yapacağım, yoksa süpürge görevini bizim herife mi ihale etsem??? ;)

***Kardeşim sabah kahvaltısı için simit almaya çıktı, dedim ki "Gelirken gazete alır mısın?" o da alıp gelmiş. Kahvaltımız yapıldı misler gibi çok şükür, oturma odasına geçtim, elime gazeteyi alacağım ama br tuhaflık var, pazar eki yok, dedim ki "ya bizimki almayı unuttu ya da bu hafta pazar eki koymadılar, hmm, çok ilginç..." sonra gazetenin ilk sayfasına baktım, pazar eki ile ilgili birşey yazmıyor... Ben de hala ayılamamışım demek ki... Birden gazetenin tarihine bakmak geldi aklıma, ne göreyim?!!! 26 Ocak Perşembe günüüü :))) Hadi kardeşim raftan alırken dikkat etmedi desem, peki o gazetenin günlük rafta ne işi vardı?!!! Kaçımız gazete alırken gazetenin tarihine bakıyoruz ki :)))

***Şimdi kapı çaldı, komşu çocuklarını bize bıraktı, her haftasonu olduğu gibi... Biz seviyoruz sevmesine de, her pazar günü çocuklar bırakılmaz ki komşum, yarın işe gidecek bu zavallı insanlar, azıcık düşünce yaaa :(((

***Biliyorsunuz bu aralar "Anna Karenina" yı okuyorum, genelde hızlı okurum ama bu sefer hayal gücümü de kullanarak her karaktere ayrı bir vücut oluşturdum zihnimde... Hem zihnimde onları konuşturup hem de okuyorum bir yanda... Biraz yavaş gidiyor, sizce bu yeni huyumu bırakmalı mıyım? Su gibi okumaya devam mı etmeliyim? Yoksa sindire sindire okumaya devam mı etmeliyim :)

***Bir yandan blog yazısı yazıp bir yandan da eski bir alışkanlığım olan TV'de Türk filmi izliyorum... Kaç kere izlemiş olursam olayım tekrar tekrar izlemekten bıkmıyorum, evdekiler buna isyan etseler de dediğim dedik :) Şu an Türkan Şoray'ın bir filmi dönüyor... Bülbül Yuvası... Kalkıp bir de Nescafe hazırlayayım kendime, komşunun oğlu çizgifilm diye tutturmadan :)

Hepinize mutlu pazarlar :)

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gamze İçin...

Birkaç satır yazmak isterim aslında, ama sanırım fazla bişe yazamayacağım :( Bu hafta annemi hastaneye götürmüştük hatırlarsanız, Gamze de bir anne ve ona hiç kıyamadım :(




Rabbim acil şifalar versin...

Gamze hanım için verilebilecek her türlü destek ve alınabilecek bilgi için http://gamzeakbas.blogspot.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz...

Sevgiyle kalın, SAĞLIKLI kalın inşallah...

9 Şubat 2012 Perşembe

Açıklıyoruuum :)

Evettt, bugün öyle zor bir gün ki anlatamam :) İşyerinde internet bağlantımız gitti, bilgisayarlarımız çalışmıyooor :( ama ben bu çekilişi yapmak uğruna, bir laptopa ulaştım ve şimdi hemen sonuçları açıklayıp kaçıyorum :)

İlk olarak şalımızın talihlisini açıklıyoruuum, çekilişi random.org da gerçekleştirdim :)

veee...

28. yorumu bırakan talihlimiz sevgili Yasmin'e gidiyor şalımız...

2012 yazarlar ajandası ise yanında bir sürpriz minik hediyesi ile, çünkü tek başına biraz az göründü gözüme :P bakalım kime gidiyooo? numara sırası bozulmasın diye yine 28 katılımcı ile hesap ettim,

7. yorumu bırakan arkadaşımız Tülin'e gidecek ajandamız da :)

Bayağı heyecanlı bir çekiliş maratonu  geçirdik sanıyorum :) Katılan herkese çok teşekkür ederim :)
Şimdi emanet laptopu sahibine teslim etmeye gidiyorum, aksaklıktan dolayı çok çok özür dilerim, yorumlarınıza geç dönüyorum, affedin :(((

kazanan arkadaşlar, bilgilerinizi bana mail olarak gönderebilir misiniz acaba :)

Hepinizi çok seviyorum :)

Çekilişi Yineliyorum, Bugün saat 15'te tekrar çekiyorum :)

Merhaba! :)

Kısa tutuyorum yazıyı yine :) Dünkü çekilişin sonucunda sevgili arkadaşımız Deeptone kazanmıştı :) Ancak kendisi prensip olarak çekilişlere katılmadığı için, nazikçe bunu kabul etmeyerek kendi rızası ile hediyeyi başka birine hediye vermemi istedi. Yorumu görmek için bu yazıya tık tık :) Ben de nasıl etsem nasıl yapsam düşüncesi ile şu kanaate vardım,

Bugün saat 15:00'a kadar bu yazının altına yorum bırakan arkadaşlarımdan ikisine, şal ve ajandayı ayrı ayrı gönderiyorum :) Zaten Ülkü ablam da böyle bir fikir vermişti ilkinde. Kazananı random.org yoluyla belirliyorum :)



Haydi bakalım, yine iyi şanslar diliyorum size :) Acaba talihlilerimiz kim olacak? :)

YANLIŞ ANLAŞILMAYA MAHAL VERMEMEK ADINA YAZIYORUM; BU YAZININ ALTINDA YAYINLANAN TÜM YORUMLAR ÇEKİLİŞE DAHİLDİR, SADECE YORUM BIRAKMAK YETERLİİİİ!!! :)

8 Şubat 2012 Çarşamba

Beklenen An Geldiii :)

Merhaba :)

Dünkü hastane postane işlerimizden sonra, kısmet olursa bugün çekilişi gerçekleştireceğimi söylemiştim sizlere...

Fotoğraflar herşeyi anlatacak zaten :)


listemiz yapıldı...


isimler katlandı...



Sevgili iş arkadaşım, ablam Pembedüşler'in huzurunda ve onun eliyle çekilişimiz gerçekleştirildi.... :)))
Bu arada onun da önümüzdeki günlerde blogunun 1. yaşı şerefine kendi el emeği bir ürünü sizlere hediye edecek, bence bir takip edin derim ;)



Beklenen an... :)


Veee....


Kazananımız 29. yorumu bırakan sevgili Deeptone arkadaşımız olduuu :)))
İyi günlerde kullansın diyorum :))) En azından ajandasını :)))
Deep, bana ulaşabilir misin en kısa zamanda? :) Ulaşmazsan eğer sonra başkasına gönderirim heee :)

Hepinize katılımlarınız için ayrı ayrı çok teşekkür ederim :)
Sizi çooook seviyorum :)

Hamiş: Bu post, saat 18:00'da otomatik olarak yayınlanacak, ben o sırada kısmetse eve doğru yollanıyor olacağım, yorumlara geç dönebilirim bilgilerinize ;)

7 Şubat 2012 Salı

:( Telaşeli Bir Gündü, Ama Çok Şükür Tatlı Bitti :)

Merhaba :) Bu post, oldukça uzun bir posttur, bunu dikkate alarak okumaya başlayınız lütfen :)

Önce şunu söylemek istiyorum, insanın bir blogunun olması demek onun cidden sorumluluk sahibi olması demekmiş, bugün bunu çok ciddi bir şekilde anladım dostlar :) Birazdan buna da değineceğim, ondan sonra bir evvelki yazıma bıraktığınız o güzel yorumlarınızı cevaplayacağım, yani bugünlük koşturmacam hala bitmedi :)

Neyse, baştan başlayalım..

İnsanın sağlığının yerinde olması ne kadar büyük bir nimet, Allah'a binlerce kere şükretmeliyiz bunun için. Birkaç ay önce annem sağ göğsünden bir kitle aldırmıştı. Memede kitle vakası bana hamileyken gerçekleşmiş ilk önce. Annem bana 7 aylık hamileyken bu kitleyi aldırıyor, ondan sonra patolojik sonucu temiz çıkıyor. Bu yaz dedemin vefatından sonra bu kitle tekrar oluşuyor, birkaç ay içerisinde ciddi bir büyüklüğe ulaşıyor. Sonrasında annem doktora gidiyor, mamografi sonucunda biyopsiye karar veriliyor, ancak doktoru biyopsi esnasında kitlesini alıyor, bu kitlenin de patolojik sonucu temiz çıktı Allah'a şükür, ancak bu durum takip edilmeli diyor doktoru. Annem de bu ay içinde kontrole gidiyor tekrar...

Dün gitti işte. Ankara Onkoloji Hastanesi. Annemi dün doktor çıkışı aradım, çünkü dün meme ultrasonu çektirip, bugün de doktora kontrolüne gidicek. "Anne ne yaptın, ultrasonu çektirdin mi?" dedim, annem biraz bozuk konuştu, sesten anladım bişey var ama, bana belli etmiyor... "Anne" dedim, "doğru söylesene,aaa!!!" derken, o da "evet kitlem tekrarlamış" demesin mi? Bir an çok üzüldüm, ama sonra ne diyebilirim ki, ben üzülsem biliyorum o kendine üzülmeyecek, benim üzüldüğümü kafasına takacak. Hem bunda üzülecek ne var, daha ortada fol yok yumurta yok ama, işte insan endişelenmeden de edemiyor, hep bir "acaba?" taşıyor kafasında.

Akşam da evde şehirdışından kuzenimin kuzeni Nur misafirimizdi :) Güzel bir de akşamdı ancak, benim aklımı annem meşgul ediyor, sabahı zor ettim inanın...

Sabah oldu, hastaneye gittik işte, o sırada tüm bu telaşımın arasında da "ya ben bugün çekilişi halledecektim, öf şimdi bunu düşünmenin sırası mı, ama yine de bir bilgi notu bırakabilseydim," gibisinden düşünceler geçiyor aklımdan. Hem de sizlerle endişelerimi paylaşmak istiyorum, demek ki sizleri ne kadar yakın hissediyorsam artık... İyi ki varsınız arkadaşlar :)

Devam edeyim, annemin daha evvelden biyopsisini yapan doktorumuza gittik. Ben de annemle girdim, muayene etti annemi, ultrason sonucuna baktı, elle muayenesini yaptı, önceki patoloji sonucunu tekrar gözden geçirdi, sonra dedi ki, "Sevgili hastam, senin vücudun kistik bir yapıya sahip, bunu sürekli üretecek, biz de bunları alacağız, şu an endişelenecek bir durumumuz yok, bunlar çok minik oluşumlar, ameliyatınızda da detaylı görmüştüm, sen 2 ay sonra tekrar kontrole gelmelisin ama, takip edeceğiz sürekli" Doktorumuz da bu arada annemin hemşehrisi çıkmıştı zaten, "hemşerim, ablam" nasıl sempatik bir doktor anlatamam :) Allah selamet versin inşallah...

Allah kimseye dert verip derman aratmasın, tüm hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva versin inşallah...

Öğlenleyin işimiz bitti, anne kız damat birer yemek yedik :) Sonra diğer işimize geçtik... :)

Diğer işimize gelinceee... Size söylemedim sanırım, annem babaannemle birlikte kısmetse martta Umre ziyaretine gidecek, hem kendisi arzu ediyordu hem de babaanneme refakat etmek can yoldaşı olmak için gidiyor. Umre öncesi aşı olmak gerekiyormuş, onların aşı işlerini hallettik, ordan da ver elini Ankamall :))) Birden karar verdik, annem ben nişanlım babaannem ve halam cümbür cemaat Ankamall'e gittik, büyükler grubu kendi ilgi alanlarına yöneldi, biz de adamla birlikte televizyon bakalım dedik, çeyize TV almaya karar verdik araştırma yapacağız, yani aslında biz Vestel almaya karar vermiştik... En alt katta teknoloji mağazaları, beyaz eşyacılar filan var ya, biz de Vestel bayii arıyoruz. Televizyonların nasıl göründüğüne ekranlarına filan bakacağız. Sonra nişanlım dedi ki "bir de Teknosa'ya baksak.." ben "Teknosa pahalı ama fikir almış oluruz" dedim, girdik ve ıradan bir 82 ekran Samsung TV alıp çıktık :) çok uyguna geldi ama :) "neye niyet, neye kısmet" sözü vardır ya bu durum için tabiri caizse cuk oturdu :)

Bugünlük raporum bu kadar sevgili arkadaşlarım :) Beni okuduğunuz için çoook teşekkür ederim :)

Çekilişimi yarın "bir aksilik terslik olmaz da Allah izin verirse" gerçekleştirip kazananı açıklayacağım inşallah :)

Hepinize sevgiler :)

6 Şubat 2012 Pazartesi

Komşularımıza Her Gün Bayram!!!

Merhaba!!!

Umarım hepiniz keyifli ve mutlu bir haftasonu geçirmişsinizdir :) Şahsen benimki pek öyle olmadı... Nedenine birazdan değineceğim. Haftasonu yazı girmeye de pek vaktim olmuyor açıkçası, blog konusunda hafta içi daha üretken oluyorum, bunu keşfettim; haftasonu işleri biraz daha askıya alıyorum :))

Neyse, konuyu dolandırmayalım...

Sorunumuz, benim değil yalnız tüm binamızın ortak sorunu, apartmanda yeni evli bir çift olan sevgili komşularımız. En üst katta, bizim dairemizin hemen bitişiğindeki dairede oturuyorlar, banyo aydınlatmalarımız aynı yere bağlı, kısaca onlarda ne oluyorsa aynen bizim evin içinde...

Gerçi bu sorun tüm binayı ilgilendiriyor, çünkü sevgili yeni evli çiftimiz sabahtan akşama kadar ve akşamdan geceye kadar eşeklerinin düğün merasimi oluyormuş gibi müzik dinleyip etrafa rahatsızlık veriyorlar... Dün akşam da banyoya girmemle kulaklarımı çınlatan müzik sesiyle elektirk şoku verilmiş gibi oldum. Dün bütün aile efradı onlarda toplanmıştı, çünkü kapının önünde büyük bir ayakkabı dağı vardı; ciddiyim, bilmem kaç ç,ft ayakkabı... Son volümde, ama cidden son volümde İbrahim Tatlıses'in "vay vay vay vay toosunooo, ağzi burni yeeesin oo" şarkısını dinleyip alkış tutuyorlardı, zannımca oynuyorlardı ve arada da tiz tiz "lililililililiiii" diye zılgıt çekiyorlardı :))))))) Binanın çatısı bir inip bir kalkıyor olabilrdi eğer çizgifilmlerde geçiyor olsaydı bu olay :))))

Sizlerle, bu anımsatmanın flashback'iyle, komuşlarla aramızda geçen birkaç kısa olayı paylaşacağım...

*Binamıza yeni taşındıkları günler.. Yöneticimiz binanın kurallarını anlatmış, çöpler, temizlik vs vs. Ama yeni evli hanımefendi, çöpleri hep saatinden önce kapının önüne koyuyor, ve genelde de delik bir poşetle... Havalar sıcak, temmuz ayındayız, ve binamız böcekleniyor... :)

*Hanım kızımız, eşi evden çıkar çıkmaz, akabinde müziğin sesini sonuna kadar açıp, Ankara oyun havaları dinler, bu durum öyle rahatsız edicidir ki, en alt katta oturan hacı teyzemizi bile namazdan çıkaracak bir gücü vardır... Kapılarına tatlı bir dille uyarmaya gidilir, ama kapı "çaaat!!!" diye yüzümüze kapatılır...

*Ramazan'ın 17. günü dedem vefat etmişti biliyorsunuz, annem ve kardeşim köyde kaldı, biz de babamla Ankara'ya döndük... Yoldan döndük, evde dinlenmeye çalışıyorum, aynı zamanda oruçluyum... Yine yüksek volümlü bir ses duvarları inletmeye başladı, hemen yan dairemiz olduğu için ben daha şiddetli hissedebiliyorum, bütün bass notalar kulak zarlarımda. Dayanamadım, sinir krizi geçireceğim neredeyse... Dedim "ben polisi arayacağım." ve aradım da. Polis gelene kadar bu müzik dinlemekten vazgeçti... Bütün hayallerim suya düştü tabii...

*Bu sefer Bayramın ikinci günü akşamındayız... Balkonda mangal partisine girişmişler bunlar cümbür cemaat :))) Ve yine tabii ki, müziksiz olmaz... "mmmmegasiteeee"anonsları eşliğinde son ses oyun havası dinlerken bir taraftan da cızbız köfte yapıyor, löp löp kanatları ızgaralıyorlar. Mahalleye buram buram mangal kokusu yayılıyor... :))) Yönetici ve babam devreye girdi, ama daha önceden kapılarına gidip konuşmanın bir faydası olmadığı tescillenmişti :) Yine polis arandı... Bu sefer tam vaktinde geldi polisler.. Uyarı yapıldı, bir dahaki sefere yinelenirse para cezası veririz denildi, bizimkiler tüm şirinlikleriyle polislerimize et ikram ettiler ve olay çözümlendi...

Ev sahipleriyle de konuştuk ama ev sahipleri sanırım kiracılarından memnun, kirayı düzgün yatırıyorlar demek ki :))) Dün akşamdan sonra bu anılar kafamda canlandı da sizinle paylaşayım istedim...

Bu arada, "Kolera Günlerinde Aşk"ı bitirdim, "Anna Karenina" ve "Yazarlık Okulu"na başladım. Yani artık bana geleceğin yazarı olarak bakabilirsiniz :P Şaka yapıyorum tabii, ama kitap beni içerik olarak tatmin etti, umarım kendimi geliştirmemde faydalı bir kaynak olacaktır benim için :))) İki kitap bir arada fena da gitmiyor :) Ben seviyorum böyle atraksiyonları :)

Son olarak size dün akşamki mutfak keyif köşemi gösterip gideceğim.. Bir taraftan TV, bir taraftan kitaplar, bir yandan da örgü... Birinden sıkılınca diğerine atlıyorum :)))



Bu bir bebek battaniyesi.. Görümcemin bir oğlu olacak kısmetse, nisanın başında doğması bekleniyor... Müstakbel yengesinden bir el emeği hatırası olsun istedim, nasıl, beğendiniz mi??? :)

Kocaman sevgiler hepinize :)

Hamiş: Çekilişim yarın sona eriyor, hala katılmadıysanız, buraya tık tık :)

3 Şubat 2012 Cuma

Kitaplaşalım mı? :) // Mevlid Kandili


Öncelikle hepinizin Mevlid Kandili mübarek olsun...

Dünkü yazımdaki zaferim, bugün saat 12 itibariyle son buldu.. İltifa listesi hazırlamaya zamanım olmasa da bir o kadar zevkliydi benim için :) Sağol nişanlıcığım :)


Bugün sizlere sevgili Diloş'un blogunda rastladığım "Kitaplaşalım mı?" etkinliğinden bahsedip hemen kaçacağım :) Kitapsever tüm dostlara bir çağrı bu, hem de çok güzel bir çağrı...

Diyoruz ki; kitap en güzel hediyedir, o zaman niçin birbirimizi mutlu etmeyelim ki?
Tanımadığımız başka bir insandan, sizin okumanız için gönderilmiş bir kitap, bir minik ayraç, başka bir el yazısından araya iliştirilmiş bir ufak not... :)
Kimbilir bizi ne denli mutlu eder...

Ben şimdi, bu güzel etkinliğe katılmak için Diloş'un bloguna gidiyorum...
Gelmek isterseniz, siz de buraya bir tık tık etseniz yeter :)))

Hepinize kocaman sevgiler :)))

2 Şubat 2012 Perşembe

Hehe, Dırdırcı Maya'nın Zaferi Kutlu Olsun!!! :)))

Merhaba!!! :)))

Maaşallah diyerek başlıyorum, çünkü bugün diğer günlere nazaran biraz kısmetli geçen bir gün. Post başlığının niçin böyle olduğunun sebebi de o, ki birazdan bu konuya değineceğim..

Ama önce...

"Kitap Kurduyum Ben" adlı blogu bilirsiniz, bilmeyenler varsa da şimdi duyurmuş olalım, kitaplar üzerine kurulmuş bir blog. Ve her hafta pazartesi günleri kitap çekilişi yapıyor. Uzun bir zamandır bu çekilişlere katılıyorum, ve bu haftanın çekiliş sonucu bugün açıklandı... Bir baktım ki BEN KAZANMIŞIIIIMMM!!! Ne kadar mutlu oldum anlatamam :) Bu benim kazandığım ilk çekiliş aynı zamanda. Şimdiye kadar talih hiç bana gülmemişti, ama bugün kısmetli günüm ya, hem de en sevdiğim konulardan biri olan Tarih alanında kazandım. Oral Sander'in iki ciltlik "Siyasi Tarih" eseri.. Mutluluktan havalardayım şu anda :))) Buradan tekrar "Kitap Kurduyum Ben" adlı blogun tatlı sahibesine teşekkürlerimi ve sevgilerimi göndermek istiyorum. Kitaplara bakmak isterseniz, ve blogu incelemek isterseniz buraya bir tık alalım :)))

Vee şimdi başlığımızın sebebine dönelim :)

Ben bu aralar biraz fazla konuşuyorum sanırım. Yani sürekli bişeyler anlatma, paylaşma, sohbet etme, dır dır filan :) İlk üçünü çevremdeki herkese karşı yöneltirken dırdır bölümü yalnızca talihsiz nişanlımı hedef almış oluyor. Aslında tam olarak dırdır denebilir mi bilemem. Yine de kişisel bir itirafta bulunursam bazen gereğinden fazla şikayet ediyor ya da konuları büyütebiliyorum, her neyse, bu bizim aramızdaki ufak sır olsun blogdaşlarım, şimdi unutuyoruz... :))) Doğal olarak benim adam da bu dırdır oklarından bu sıralar fazlasıyla nasibini aldığı için haklı olarak o da şikayet ediyor :)

Öğle araları bizim etrafımızda yapacak fazla bir aktivitemiz olmadığı iin yemekten sonra "Ne yapsak, ne etsek?" diye düşünürken, yine her zamanki gibi tavla oynanmaya karar verildi. Diğer iki arkadaşımızın evvelsi günlerden kalma bir rövanş meselesi vardı, onlar kendi oyunlarını devam ettirdiler... Bizse "e bari biz de oynayalım.." dedik ve olaylar şu şekilde gelişmeye başladı...

Nişanlı: Hadi aşkım neyine oynuyoruz?
Ben: Bilmem ki, kazanırsam sen bana bişey al (ki bu tercihen kitap ya da kıyafet oluyor) kaybedersem de ben sana bişey alırım...
N: Yok yok, bak ne yapalım, kaybeden kazananın söylediği her şeyi bir gün boyunca yapsın tamam mı? Mesela ben kazanırsam senin bir gün boyunca dırdır etmemeni isteyeceğim, kafamı dinlerim ne güzel, sus derim filan, ha ne dersin?
(Hamiş: Nişanlı iyi oynar, ben bu konuda biraz daha gerideyim, ama ben de çok kötü oynamam yani; ilginçtir ki iddialı oyunlarda da genelde de kazanan hep ben olurum. Ama nişanlı bu hafta hep kazanan olmuştu...)
B: E iyi bakalım dediğin gibi olsun... (Bu arada ben nasıl tedirginim, hadi kazanamazsam eyvah, ne olacak, hehe, en fazla çamura yatarım biraz daha dırdır ederim, o vakit mecburen bu konu kapanır, daha da olmadı küserim diyorum içimden :)

İlk oyun başladı.. Bunda nasıl bir özgüven var, rahat rahat oynuyor.. Kapılar alınıyor, laflar atılıyor, "ben kazanıcam, görürsün, yarın bütün gün susucaksın" demeler... Bense sessiz sessiz oynuyorum, ama talih bu ya, bana da nasıl güzel zarlar geliyor anlatamam. Güzel zar geldikçe çaktırmadan herifin suratına bakıyorum, o da "Ne bakıyosun öyle? Yüzümde bişey mi var? Hadi dırdırcı oyununa bak" filan diyor... Neyse, ama ben o ana kadar görülmemiş şekilde öyle yerinde hamleler yapıyorum ki, adam şokta resmen!!! :))

İlk oyunu aldım böyle, ikinciyi de aldım, üç oyun üstünden oynuyoruz zaten...

N: evet, zamanı geldi...
B: Tabii, şimdi "sana avans verdim, artık ben başlayacağım" demek istiyosun değil mi? Yemezler hahaha :))) (İçimden de ama nasıl korkuyorum, buraya kadar gelmişken, şansım beni bırakmasın, ne olur ben kazanayım, ne olur ...)
N: Bu oyunda seni bi mars ediyim, sonra da bir oyun alırım, sen de yarın bütün gün susarsın :)))

Oyun başladı, ilk zarlarla kapıları kapatmaya başladı, ben kuleler dikiyorum, nasıl kötüyüm görseniz... Sus pus.. Dırdırcı Maya gitmiş, yerine yarınki çamura yatma taktiklerini geliştirmeye çalışan süt dökmüş kedi Maya'cık gelmiş... Ama şans bu ya... Bana öyle güzel zarlar gelmeye başladı ki, çifter çifter hem de... Benim kuyruk dikleşmeye başladı tabii, ama renk vermiyorum; çünkü daha önce öyle bir durum da yaşamıştım ve sonu kötü olmuştu. İçimden göbek atacağım neredeyse, ama dışarı yansımıyor...

Ve...

Nişanlımı mars ettim.. 4-0 ile oyun kapandı :)))

Bizimki tıssss :)

Yarın cuma vaktine kadar kraliçeler gibiyim anlayacağınız :))) Şimdi telefon açıp bir çay mı istesem yoksa bir iltifat listesi mi hazırlayıp yarına kadar o iltifatları mı sıralatsam kendime bilemedim :)))

Önerilerinizi bekliyorum!!!

Herkese kocaman sevgiler :)

Hamiş: Aşkım, ne kadar dırdırcı olsam da yine kıyamam sana bilirsin beni :P

1 Şubat 2012 Çarşamba

Soruları Cevaplıyorum, Mim Var, Gelin Lütfen :)))

Merhaba!!!


Dünkü yazımda paylaştığım Kardan Adam'cık çok popüler olmuş yahu, hepinizin sevgisini kazanmış :) Sevilmeyecek gibi değildi ama gerçekten :)


Neyse, lafı uzatmıyorum. Sevgili Volante'ciğim, ki kendisi okurken gerçek anlamda beni mutlu eden blogger'lardandır benim için, beni mimlemiş. Bu benim blogumda cevaplayacağım ilk mimimm, daha önce de yanlış hatırlamıyorsam bir kere mimlenmiştim ama sonradan unuttum :((( Onun için hemen cevaplamaya karar verdim bu mimi, sevgili Fırat'ın edasıyla (bkz:yan resim :)), "cevaplarım ki ben bunu" dedim ve işte başlıyoruz:)))


1.Sence Çok Anlamlı Bir Söz?
"İnsanları yargılarsan, sevmeye vakit bulamazsın..." Hz. İsa
Bu sözü, kimi zaman kendime tekrarlıyorum, bazen gereksiz önyargılara sahip oluyorum ve bunları aşmam için uğraşıyorum, bu söz de bana ışık tutuyor...


2.Makyajında olmazsa olmazın?
Fazla makyaj yapmıyorum, çoğu zaman yapmıyorum hatta :) ama olmazsa olmazım sanırım eyeliner'ım olurdu :) kalem gibi olan var bir tane Avon'un, gayet düzgün çekmeme yardımcı oluyor :)


3.Uyguladığın güzellik tüyosu nedir?
Sanırım artık marketlerden ya da parfümerilerden toplayıp eve yığdığım kozmetik cilt bakım ürünleri yerine, doktor tavisyesiyle kullanmaya başladığım dermokozmetik cilt bakım ürünleri (bkz: buradaki yazımda mevcut) benim yeni güzellik tüyom olacak. Çünkü önceden bir tarafı tamir etsem diğer taraf bozuluyordu. Bioderma'ya geçişimle cildimdeki tahriş kayboldu, tenim durulaştı, cidden tavsiye ediyorum :)


4.En sevdiğin içecek?
En başta çay tabii ki, iflah olmaz bir çaycıyım ben :) Hatta bu konuda bir takıntım var, çayın dibine kadar içerim, fazla yaprak kalıntısı olsun olmasın farketmez, illa bitiririm; ve nişanlım buna sinir olur, "bardağın dibini görmek zorunda mısın? Bir gün miden delinecek bu yüzden!!!" diye kızar bana :P  Cafe Crown 3'ü 1 arada ise vazgeçilmez kahvem, Nescafe'ninki de beni idare eder :) Ayrıca Viyana kahvesi ve latte'ye de bayılıyorum :)


5.Nefret ettiğin bir şey?
Çok şey var :))) Tek bir şey yazmak çok fenaaa :) Ama en son sinir olduğum bişeyi söylersem, kardeşimin çok sevdiğim tüylü çizmelerimi mahfedene dek giymesi ve benim giyemeyeceğim duruma getirmesi; kısaca kardeşimin sevdiğim elbiselerimi yürütmesine çok sinir oluyorummm!!!


6.En çok sevdiğin iltifat?
"Çok zarifsin..." cidden en sevdiğim söz bu benim için, birisi söylerse havalara uçabilirim, çünkü ruhumun bu kelimede anlam bulduğunu düşünüyorum :)


7.Favori kitabın?
Huh!!! O kadar çok var ki, aklıma birden bir sürü kitap adı üşüştü, aralarından seçim yapamıyorum ya! Çok favorim olunca da, aralarından birini seçmek diğerlerine haksızlık olacak gibime geliyor, o yüzden bu soruyu pas geçiyorum müsaadenizle ;)


8.Sana görünüş olarak yakın bulduğun ünlü?
Kikiki, vallahi bu zor oldu işte. Kimse beni birine benzetmedi çünkü şimdiye dek :) Ama bir Çirkin Betty değilim yani :P


9.Herkesin beğendiği ama senin sevemediğin bir ürün?
Nutella!!! :D


10.Şu an en çok almak istediğin kozmetik ürünü?
Kozmetik benden uzak olsun, sadece makyaj ürünlerine yakınım bu arada. Ama yine de Neutrogena'nın şu yoğun nemlendirici el kremlerinden fena halde alasım var arkadaşlar, ellerim yarıldı artık çatlamaktan, çok beter oldum :((


Elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım bu güzel mimi, ve şimdi de kimlere göndereceğime geldi :) İsteyen dileyen herkese gelsin bu mim :)) Ama bir de, son zamanlarda fazla mim cevaplamamış arkadaşlara gönderiyorum bir de özellikle ;) Haydi haydi sıra size geldiiii!!! :)))


- Düş Kızı'm :)
- Mutlu Anne Dilek'im :)
- Sevgili Pompiş Hanım :)
- Gülşah'çığım :)
- Kız Kardeş Derya'cığım :)


Hadi bakalım kolay gelsin :))) 


Çekilişe devam tabii ki, katılmak isteyenleri böyle alalım :)))

Kocaman sevgiler :)


Hamiş : Sevgili Sevda Ablacığımın (Mutfağa Buyurun) da çok güzel bir hediye etkinliği var, katılmak isteyenler tık tık :)